8 Mayıs 2008 Perşembe

ÇİN KESTANE PİYASASINA GİRDİ....

Son yılların durdurulamayan yıldızı Çin, kestane piyasasına da girdi. Kestanesiyle ünlü Bursa'da, üreticiler Çin'in piyasaya daha ucuz fiyattan kestane sokmasıyla sıkıntıya girdi. Ancak Çin kestanesi, kestane şekeri üretimini şimdilik etkilemiyor. Uzmanlar, Çin kestanesinin kestane şekeri yapımına uygun olmadığını düşünüyor. Kardelen Kestane Genel Müdürü Mümin Akgün, otomotiv, tekstil, ayakkabı, elektronik ve hediyelik eşyanın ardından kestane sektörüne de girdiğini, yerli üreticinin ucuz fiyat nedeniyle sıkıntıya düştüğünü söyledi. Bu yıl kestanenin yerli piyasada 5 -6 YTL'den satılmasına rağmen ucuza gelen Çin kestanesinin 3 YTL'den satışa sunulduğunu, bunun da üreticiyi zorda bıraktığını belirtti. CİHAN muhabirine konuşan Akgün; Çin'den gelen kestanenin kalitesiz olmasından dolayı kestane şekeri üretimine elverişsiz olduğunu söyledi. Akgün; "Çin nihayet kestane sektörüne de girdi. Bu yıl piyasaları sıkıntıya soktu. Elinde kestane olup da, fiyatların yükselmesini bekleyen üretici veya tüccarlar, Çin'in piyasaya ucuz kestane sokmasıyla sıkıntıya düştü. Yerli ürünler 5- 6 liradan satılırken Çin kestanesi 3 liradan vatandaşa sunuldu. Bize de bazı ithalatçı firmalar numune gönderdi. Bir kiloluk üründen yarım kilosu çürük çıktı. Vatandaş ucuz diye çarşıdan alıyor, eve gittiğinde aldığı kestanenin yarısının çürük olduğunu görüyor. Biz, elinde kestane bekletirken mağdur olanlara soruyoruz 'Neden satmadın?', o da 'Piyasadaki fiyatların biraz artmasını bekliyordum' diyor. Fiyatın hareketlenmesini beklerken elindeki malı daha ucuza satmak zorunda kaldı. Çünkü kalitesiz de olsa Çin kestanesi artık piyasaya girdi. Sektör, Çin'in etisini önümüzdeki yıl daha da büyük hissedecek" dedi. Çin kestanesinin şimdilik kestane şekeri yapımında kullanılmaya uygun olmadığını belirten Kardelen Kestane Genel Müdürü Mümin Akgün, Türkiye'de yıllık ortalama 30 bin kestane üretildiğini, bunun da 10 bin tonluk bölümünün şeker olarak değerlendirildiğini ve ortalama yılda 3 bin ton kestane şekerinin piyasaya sürüldüğünü kaydetti. Akgün; "Kestane üretiminin özendirilmesi gerekiyor. Biz de kendi çapımızda henüz sanayi tipi olarak olmasa da kestane fidanı üretimine başlıyoruz. Üreticilerimizin de kendilerini geliştirip, kaliteli ürün yetiştirmesi gerekiyor. Artık Bursa sektörde yalnız değil, İzmir Ödemiş, Balıkesir, Manisa da sektöre girdi." diye konuştu.

Türkiye'de 2008'de 13 organize sanayi bölgesi tamamlanacak

Türkiye'de 2008'de 13 organize sanayi bölgesi tamamlanacak

Türkiye'de, 2008 yılında 13 organize sanayi bölgesi (OSB) tamamlanacak. 3 bölge de etüt için irdelenecek.

Ülke genelinde 2012 yılına kadar 78 tane sanayi bölgesi kurulacak. Bu bölgelerden 5'i besi ve hayvancılık alanında olacak.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'ndan edinilen bilgiye göre, süt sığırcılığı alanında Afyonkarahisar-Bolvadin, besicilik konusunda Kars, küçük sanayi dallarında Trabzon-Akçabaat'ta, 3 yeni OSB kurulması konusunda etüt çalışması yapılacak. Etüt çalışmalarının bu yıl içinde bitirilmesi öngörülüyor.

Aralarında Bayburt, Afyonkarahisar, Denizli, Bursa, Konya, Niğde, Osmaniye, Sinop, Tokat, Zonguldak gibi illerin yer aldığı 13 OSB'nin inşaatları bu yıl sonu itibariyle bitirilecek. Bu illerde yapımı tamamlanacak bölgeler içinde, en fazla harcama Zonguldak-Ereğli OSB'ye yapılacak. 40,8 milyon YTL ile en fazla yatırım harcamasının yapıldığı Zonguldak'ı, Bursa deri OSB'si takip ediyor. Bursa OSB için 34,9 milyon YTL, Niğde-Bor karma OSB'si de 20,6 milyon YTL harcama yapılacak.

İnşaatı 2008 yılından sonra bitecek 78 OSB'nin tamamlanması en geç 2012 yılı olacak. Bu bölgeler içinde, Gaziantep, Aksaray, Zonguldak, Kahramanmaraş, Başkent Ankara, Manisa ve Sakarya gibi illerde yapılacak olan OSB'nin maliyeti 29 milyon YTL ile 112,5 milyon YTL arasında değişiyor.

Gaziantep'e inşaat edilecek OSB'nin maliyeti 112,5 milyon YTL olarak öngörülürken, bitiş tarihi 2009 olarak verildi. Aksaray'a yapılacak OSB'ye 67 milyon YTL, Kahramanmaraş'a 55 milyon YTL, Ankara-Başkent'te de 52,7 milyon YTL yatırım harcaması öngörüldü. Gaziantep için yapılacak başka bir OSB için 48 milyon YTL, Zonguldak'a 40,8 milyon YTL, Bursa için 34,9 milyon YTL ayrılırken, yine Manisa'da kurulacak bir başka OSB için 29,3 milyon YTL, Ankara-Çubuk için 27,9 milyon YTL harcama yapılması planlandı.
Bu OSB'lerin bir kısmı tamamen ihtisas içerikli olacak. Dokuma, tekstil, deri, mermer, hayvancılık, çiçekçilik gibi konuları kapsıyor. Bazı illere birden fazla ihtisas Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ihdas ediliyor. Bu iller Afyon, Denizli, Eskişehir, Erzurum, Manisa, Rize, Sivas, Tokat, Zonguldak, Bolu, Bilecik, Çorum, Aydın, Amasya, Çankırı olarak sıralanıyor.

Artık besicilik sanayii kavramı gelişiyor

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın en fazla önem verdiği ihtisas OSB'lerinden birini de hayvancılık ve besicilik sektörü oluşturuyor. Bu anlamda 2012 yılında tamamlanması beklenen OSB içinde, 5 tanesi hayvancılık ve besi alanlarında olacak.
Bu amaçla, Gaziantep'te kurulacak olan OSB için 48 milyon YTL'lik harcama öngörülüyor.
460 hektar alana kurulacak bölgenin 2012 yılında bitirilmesi programlandı. Ankara-Çubuk'ta 261 hektar arazide kurulacak hayvancılık OSB'si 2010 yılında bitirilecek ve 27,9 milyon YTL'ye mal olacak. Amasya Suluova'da 70 hektara konuşlandırılması öngörülen OSB için de 10,1 milyon YTL kaynak ayrıldı. Eskişehir-Beylikova'da 143 hektar araziye kurulacak besi çiftliğinin 2011'de, 70 hektar üzerine Erzurum merkezde yapılacak besi çiftliğinin ise 2012'de tamamlanması öngörülüyor. Erzurum ve Eskişehir'de yapılacak besi OSB'leri için ayrılan ödenek 7,3 milyon YTL olacak.
Öte yandan, bazıları 2007 yılında başlayan ve halen devam etmekte olan 5 adet de "OSB Arıtma İnşaat Projesi" bulunuyor. Aksaray, Balıkesir, Balıkesir-Gönen, Gaziantep ve Isparta'da yer alan bu projelerin tamamının 2011'de bitirilmesi hedefleniyor.
Türkiye'de, 2008 yılında 13 organize sanayi bölgesi (OSB) tamamlanacak. 3 bölge de etüt için irdelenecek.Ülke genelinde 2012 yılına kadar 78 tane sana...
( KB)

Çiftçinin yeni gözdesi kanola

Çiftçinin geleneksel tarımda alışkanlıklarını değiştirmeye başladığı belirtildi. Tekirdağlı çiftçiler hububat üretiminden daha karlı ve zahmetsiz olan kanola ekimine yoğun ilgi gösteriyor. Çerkezköy Ziraat Odası Başkanı Ahmet Özman , çiftçinin tarımda yeni gözdesinin kanola olduğunu söyledi. Özman , kuraklığa dayanıklılığı ve devlet desteklemelerinin diğer ürünlere oranla fazla olmasının, çiftçileri kanola üretimine yönelttiğini ifade ederek, şunları söyledi: ``Kanolanın ekimi geçtiğimiz yıla oranla tüm Türkiye `de olduğu gibi Tekirdağ bölgesinde de yüzde 150 artış göstererek ayçiçeğinin koltuğuna göz dikmiş durumda. `Rapiska`, `rapitsa`, `kolza ` isimleriyle de bilinen ve danesinde bulunan yüzde 38 ile 50 arasındaki yağ ve yüzde 16 ile 24 arasındaki protein oranı ile önemli bir yağ bitkisi olan kanola, bu yıl geçen yılki ekiminin 2 katına çıkmış durumda.``
Kanola, ayçiçeği kadar olmaz
Özman , kanolanın sert ve olumsuz iklim koşullarına dayanıklı olmasının çiftçi tercihlerini artırdığını kaydederek, ``Ayçiçeğine oranla daha erken hasadı olduğu için çiftçilerimiz kanolaya rağbet ediyorlar. Kanola kışın almış olduğu yağışları kaybetmeden hasat zamanını tamamlıyor. Ayçiçeğine oranla kanolanın maliyeti daha ucuz. Nazik bir bitki değil, sert şartlara dayanıklı. Devlet tarafından verilen destekleme, ayçiçeğine oranla daha fazla. Hal böyle olunca da çiftçilerimiz kanola ekmeye yöneldiler`` diye konuştu. Biodizel ham maddesi olarak da kullanılan kanolanın her geçen yıl çiftçi tarafından daha da ilgi göreceğini belirten Özman , ``Geçtiğimiz sene kanola eken çiftçilerimiz bu yıl alanı biraz daha artırarak daha fazla kanola ektiler. Önümüzdeki senelerde kanola eken çiftçi sayısının artacağını düşünüyorum`` dedi.

3 Mart 2008 Pazartesi

Küresel ısınma Türkiye'de en çok nereleri vuracak?

TBMM Araştırma Komisyonu Başkanı en çok etkilenecek bölgeleri sıraladı.
TBMM Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Araştırma Komisyonu Başkanı Mustafa Öztürk, Türkiye'de gelecek dönemlerde iklim değişikliklerinden en fazla Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin etkileneceğini söyledi.
Öztürk, Şanlıurfa Polisevi'nde düzenlediği basın toplantısında, komisyonun 3 ay önce çalışmalarına başladığını belirtti. İlgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin katılımıyla Türkiye'de iklim değişiklerinden yoğun oranda etkilenecek bölgeleri tespit ettiklerini ifade eden Öztürk, ardından Konya Ovası, Trakya Bölgesi, Kütahya, Uşak, Hatay ve Şanlıurfa'da incelemelerde bulunduklarını kaydetti. Küresel ısınma sebebiyle Şanlıurfa'da bir derecelik sıcaklık artışı, Atatürk Baraj Gölü'nün su seviyesinde düşüş olduğunu bildiren Öztürk, bölgede aşırı sulamadan kaynaklanan drenaj sorunu bulunduğunu ifade etti. Öztürk, su kaynaklarının doğru yönetilmesi için bölgede sulama sistemlerinin değiştirilmesi gerektiğini belirtti.

9 Ocak 2008 Çarşamba

Turuncgiller Standardinda Onemli Degisiklikler

DTM İhracat Genel Müdürlüğü’nden alınan 10/12/2007 tarih ve 120008572 sayılı yazıda;“18/04/2007 tarihli ve 14986 sayılı Resmi Gazete’de, 2007/34 sayılı Tebliğ ekinde yayımlanan, TS/34 Turunçgiller Standardı 5.1-Numune Alma Maddesinde yer alan; “Türü, çeşidi, sınıfı, boyu ve ambalajları aynı olup bir defada muayeneye sunulan turunçgiller bir parti sayılır….” hükmü çerçevesinde, 1 kg’a kadar olan file tipi ambalajlarda meyvelerin boy bakımından bir örneklik sağlamasının mümkün olmaması nedeniyle söz konusu ifadeden boy kriterinin çıkarılması, 6.3 İşaretleme Maddesinde yer alan “net kütlesi (en az g veya kg olarak)” ifadesinin de isteğe bağlı olması ile standardı zorunlu denetime tabi tüm yaş meyve ve sebze standartlarının “İşaretleme” başlıklı maddelerinde yer alan, “Net kütlesi (en az kg veya g olarak)” ifadesinin, ambalaj içinde bulunan her bir ürünün eşit ağırlıklarda olmaması, bu nedenle birbirine eşit ağırlıklarda ambalaj hazırlanmasının güçlüğü nedeniyle;- TS 34 Turunçgil Meyveleri Standardı 5.1- Numune Alma Maddesinden boy ifadesinin çıkarılarak söz konusu maddenin “Türü, çeşidi, sınıfı ve ambalajları aynı olup bir defada muayeneye sunulan turunçgiller bir parti sayılır.” şeklinde uygulanması,- Boyu (Ambalajlara dökme olarak konulmuş meyvelerde boy numarası zorunlu, katlar halinde dizilmişlerde ise boy numarası isteğe bağlı, meyve adedi yazılmalıdır. Dökme partilerde boylama çizelgesine uygun olarak arka arkaya alınan üç boy sırasına göre boylama yapılmış ise üst ve alt boy numaraları yazılmalıdır. Boylanmamış dökme partilerde ise en küçük boy numarası yazılmalıdır.) şeklinde uygulanması, - Standardı zorunlu denetime tabi tüm yaş meyve ve sebze standartlarının “İşaretleme” başlıklı maddeleri altında yer alan, “Net kütlesi (en az kg veya g olarak)” ifadesinin, “Net kütlesi (en az kg veya g olarak) (isteğe bağlı)” şeklinde uygulanması, uygun görülmüştür.” denmektedir.

DIŞ TİCARETTE STANDARDİZASYON TEBLİĞİ

AB'ne Yönelik YMS İhracatı hk. Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği kanalıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı'ndan alınan AB'ye Yönelik YMS İhracatı konulu yazıları aşağıya çıkarılmıştır; Bilindiği üzere, 2200/96 Sayılı Komisyon Tüzüğü Meyve ve Sebzelerde Ortak Piyasa Düzenine ilişkin hususları ve ortak piyasa düzenine tabi olan ürünleri belirlemektedir. Avrupa Komisyonu 1996 yılında gerçekleştirdiği reformun ardından Meyve ve Sebze Sektöründeki reform çalışmalarını 2006 ve 2007 yıllarında da devam etmiş olup, bu çalışmaların sonucunda bu sektördeki kuralları belirleyen 2001/112/EC, 2001/113/EC sayılı Direktifleri, 827/68, 2200/96, 2201/96, 2826//2000, 1782/2003 ve 318/2006 Sayılı Konsey Tüzüklerini değiştiren ve 2202/96 sayılı tüzüğü ortadan kaldıran 1182/2007 Sayılı Konsey Tüzüğünü 26 Eylül 2007 tarihinde kabul ederek Avrupa Birliği (AB) Resmi Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 1182/2007 Sayılı Konsey Tüzüğü'ne göre, 2200/96 Sayılı Konsey Tüzüğü Meyve ve Sebzelerde Ortak Piyasa Düzenine İlişkin Tüzük kapsamında yer alan ürünlerin sayısı artırılmış ve 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren AB pazarlama standardının bulunup bulunulmadığı gözetilmeksizin, Birlik sınırlarına 2200/96 sayılı Konsey Tüzüğü kapsamına giren tüm tarım ürünleri için dağıtım zincirinin tüm safhalarında işaretleme bilgileri ve menşe işaretlemesinin bulunup bulunmadığının titizlikle kontrol edilmesi ve bu hususun grup başkanlıkları ile TKDYB sahibi firmalara iletilmesi hususu DTM Dış Ticarette Standardizasyon Bölge Müdürlüklerine iletilmiştir. Sözkonusu Tüzük hükümlerinin standardı zorunlu uygulamada bulunmayan ürünleri de kapsaması nedeniyle ihracatta herhangi bir sorun yaşanmasını önlemek amacıyla ihracatçılarımızın bu hususu gözönünde bulundurmaları büyük önem taşımaktadır

Rusya'da Bazı “NUT” Ürünlerine Ait İthalat Vergilerinin Sıfırlanması

Rusya'da Bazı “NUT” Ürünlerine Ait İthalat Vergilerinin SıfırlanmasıRUSYA’DA BAZI “NUT” ÜRÜNLERİNE AİT İTHALAT VERGİLERİNİN SIFIRLANMASI HAKKINDA BİLGİ NOTURusya Hükümeti 26 Şubat 2007’de kabuksuz kaju fıstığı, kabuksuz badem, kabuksuz fındık ve susam tohumu gibi ürünlerde 9 aylık geçici bir süre için tarife indirimine giderek vergileri sıfırlamıştı. 10 Aralık 2007’de ise, geçici süre dolduğu için Bakanlar Kurulu kararı ile vergilerin tamamen kaldırılması kararı alındı. Son durumda, kabuklu kabuksuz badem ürünlerinin hepsinde ve kabuksuz fındıkta vergiler tamamen sıfırlandı. Kabuklu fındık, ceviz, kestane ve Antep fıstığında ise %5 vergi oranı korunuyor. Kararın gerekçesi olarak, şekerleme ve snack ürünlerde kullanılan bu nutların global piyasadaki fiyatlarının nispeten yüksek seyretmesi neticesinde yurtiçi ürünlerin rekabet gücünün yeniden sağlanması ve şekerleme sanayiinin önünün açılması gibi konular belirtiliyor. Nut türü ürünlerin Rusya’ya ithalatında öncelikle bitki sağlığı denetimi yapılıyor. (Zira yakın zamanda Brezilya fıstığının ve Amerikan bademlerinin yüksek oranda aflatoksin içermesi sorun teşkil etmişti). Kısacası, bu ürünlerin Rusya’ya girmesinde en önemli yetkili VPSS (Russian Federal Service for Veterinary and Physio-sanitary Surveillance) olmaktadır.

5 Ocak 2008 Cumartesi

Domates...

Domates, Türkiye'ye, 19. yüzyılın ortalarında ve Abdülmecit'in padişahlığı döneminde Avrupa'dan geldi. "Avrupa elması" diye adlandırılan bu sebzeye köylerde kökeni nedeniyle "firenk" veya "firek" dendi.
Bu sebzeye önce soğuk baktık. Geçmiş dönemlerde domatesin kırmızılaşmasını bir bozulma işareti olarak görüp, yeşil domatesi tercih edenler de oldu. 20. yüzyılın ilk yarısında yalnız bahçelerde ve aile tüketimi için yetiştirilen domates esas atağını son 40 yılda yaptı. 1970'te 2 milyon ton olan üretim, 1985'te 4 milyon tona çıktı. Hızla artan üretim sayesinde bugün dünya domates üretiminde 3. sıraya kadar tırmandık. Türkiye, yılda yüzde 125.5 milyon tonu bulan dünya domates üretiminde 9.9 milyon tonluk üretimi ile 3. sırada yer alıyor. İlk sırada 32.5 milyon tonluk üretim ile Çin, 2. sırada ise 11.3 milyon tonla ABD var. Geçmiş yıllarda taban fiyatı belirlenmeyen, tarımın genel teşvikleri dışında fazladan bir destek alamayan domates üreticilerinin bu başarılarını takdir etmemek elde değil.

Tüketimde dünya üçüncüsüyüz
Bu kırmızı sebzenin yararlarını bir şekilde keşfeden Türkler, gazetelerin sağlık sayfalarında "anti-oksidan edebiyatı" başlamadan çok önce domates tüketimini artırdı. Bir kuşağın yetişme süresi sayılan 25 yıl içinde domates tüketimi yüzde 250 oranında arttı. 2005'te kişi başına doğrudan tüketim günde 212 gramı buldu.
Bu artışla kişi başına domates tüketiminde de 3. sıraya yerleştik. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre bizden daha çok domates yiyenler de pek yabancımız değil. İlk sırada günde 332 gramla Yunanistan, 2. sırada ise Mısır var. Türkiye'de tarımla uğraşan 3.5 milyon ailenin kendi tüketimi için arka bahçelerinde yetiştirdikleri domatesle ilgili daha dikkatli hesaplar yapılsa belki de ilk sıraya yükselebileceğiz. Kişi başına domates üretiminde ise 1 milyon tondan fazla üretim yapan ülkeler arasında Yunanistan'dan sonra ikinciyiz.
Verimlilik açısından da durumunuz fena değil. Bizdeki dekar başına verim 3790 kiloyu buluyor. Bu miktar dünya ortalaması olan 2759 kilonun epey üstünde. Ancak dekar başına verimin ABD'de 6.6 tonu, İtalya'da 5.2 tonu bulduğunu dikkate aldığımızda bu konuda bazı önlemlerin alınması gerektiği ortaya çıkıyor.

Endekslerde başrolde
Türkiye'de domates fiyatı, tüketici endekslerinin mevsimlik hareketlerinde başrol oynar. Bu fiyat, sebze hatta meyve grubundaki diğer tarım fiyatları için bir gösterge niteliğini taşır. Tek başına domatesin fiyat hareketlerini inceleyen bir ekonomist, bahar ve yaz aylarında gıda fiyatları hakkında sağlam bir fikir edinebilir. Domatesin fiyatı düşükse, meyve-sebzede bereketli bir yıl yaşandığı anlaşılır ve yaz ucuzluğu enflasyonu sıfıra; hatta eksi değerlere kadar düşürebilir.
Ocaktaki fiyatı 100 kabul ettiğimizde temmuzdaki fiyat bunun üçte birine kadar geriler. Bu mevsimlik hareket endeksi de etkiler. Hava koşullarının olumsuz olduğu yıllarda ise tarla domatesinin pazara girişi gecikir ve fiyatlar yükselir. Böylesi durumlarda ekonomiden sorumlu devlet bakanları, bu masum sebzeyi enflasyonun tek suçlusu olarak teşhir eder.

Sera üretimi
Tarla ve bahçe üretiminin yaygın olduğu dönemlerde yalnız yaz aylarında pazara çıkan domates, örtü altı (sera) üretim sayesinde her mevsimde bulunabiliyor. Bir bölümü modern, bir bölümü de basit olan seralar sofralık domates ürününün yüzde 40'ını karşılıyor. Yaz ayları daha kısa geçen bazı bölgelerde üretilen ve sonbaharda üretilen domatesler ise hallerde daha yüksek fiyatlarla alıcı buluyor.
Son yıllarda domates üretimi Bilecik, Tokat, Eskişehir ve Iğdır gibi illerde de yaygınlaşıyor. Seralarda iyi bir bakımla dekar başına 13 ile 16 ton arasında domates hasat etmek mümkün oluyor.
Tüketim trendleri
2005'te İtalya'da düzenlenen "Domates Konferansı"nda Avrupa pazarındaki tüketim trendleri konusunda aşağıdaki tespitler yapıldı:
- Domatesin yüzde 60'ı 45 yaşın üstündekiler tarafından tüketiliyor. Ancak genç kuşağın domatese ilgisi hızla artıyor.
- Türkiye'de "taş gibi" domatesler makbul sayılırken Avrupa ülkelerinde kalite, çeşni, aroma ve tat önem kazanıyor. Şeker oranı yüksek ve meyve tadındaki domateslerin meraklıları da çoğalıyor.
- Salatalarda ve fast-food tipi gıdalarda domates kullanımı her geçen yıl biraz daha artıyor.
İç pazar ve ihracat için domates üretenlerin, bu trendleri dikkatli bir şekilde izlemeleri gerekiyor.
Domates, İzlanda'dan Güney Afrika'ya kadar her ülkede yetiştiriliyor. Domatesten yapılan ketçapın kaynağı ise Güneydoğu Asya ülkeleri. Domates püresine sirke, soğan ve bazı baharlar katılarak yapılan bu gıdanın Tayland dilindeki adı "ketsiap", daha sonra diğer ülkelere de yayılmış. Bizdeki salça adının kaynağı olarak ise İtalyancadaki salsa kelimesi gösteriliyor.


DOMATES AB'YE UYUMUN SİMGESİ OLACAK
Domates Türk tarımının AB müktesabatına uyumu konusunda da önemli bir rol oynayacak. Gıda ürünlerinin tarladan çatala kadar nerede ve hangi aşamalardan geçtiğini gösteren işaretlemeler, tam üyelik döneminde bir zorunluluk olacak. Gelecekte, bir bisküvi markası seçer gibi belirli üreticilerin mallarını isteyebileceğiz.
Bunun için ilk adımlar Antalya Kumluca'da atıldı. Bu çalışmalar yaygınlaştıkça hem domateste hem diğer ürünlerde AB üyesi ülkelere ihracatımız artacak. 10 yıl içinde tek başına domatesten yılda 5 milyar dolarlık ihracat geliri elde etmek bir hayal olmaktan çıkacak. Domates tarımının modernleşmesi ve ihracat artışı, tarım sektörünün ve giderek tüm ekonominin AB'ye uyum sürecindeki performansının önemli bir göstergesi olacak.

Katma değeri artırma yolu açık
Tarımın ve Türkiye'nin AB'ye uyumu konusunda diğer bir ölçü de katma değeri yükseltmek olacak. Sıradan tarla domatesinin 1.5 euroya satıldığı Avrupa ülkelerinde, kaliteli ve aromalı domatesin fiyatı 5.5 dolara kadar çıkabiliyor. Organik domateste ise fiyatlar daha da yükselebiliyor. Domatese, tohumundan ürün sınıflamasına kadar her aşamada yapılan yatırım, üreticiye lira, dolar ve euro olarak geri dönüyor.
Bu verimlilik potansiyelini hayata geçirmek için çiftçilerimizin gösterdiği çaba meyvelerini vermeye başladı. Manavlarda ve market reyonlarında organik domates, standart ürünlerin çok üstündeki fiyatlarla alıcı bulabiliyor.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun Manisa'nın Turgutlu ilçesinde organik domates için bir yatırım projesine başlaması ise bu alana yönelecek yeni yatırımların bir habercisi olarak görülüyor.

ALTIN DEĞERİNDE TOHUM
Yolu ve yordamı ile yapıldığında domates iyi kazandırıyor. Bazı kaliteli domateslerin ve tohumlarının İngiltere'de "moneymaker" (para-yapıcı) ABD'de ise mortgage-lifter (ipotek kaldıran) diye adlandırılması da domatesin üretkenliğini gösteriyor. Tabii, bu bereketli sebzenin tohumları da epey yüksek fiyatlardan satılıyor.
İsrail, Hollanda ve ABD gibi ülkelerden ithal edilen domates tohumunun gramı Türkiye'de 30 YTL dolayında; yüksek fiyatlardan alıcı buluyor ve gram başına altın fiyatı ile yarışıyor. Domates tohumu yabancı ülkelerde de epey pahalı. ABD'de bir tek tohumun fiyatı 0.60 ile 1.2 dolar arasında değişiyor. Bu kadar değerli olan tohumun Meksika'daki Pueblo'lar tarafından kutsal kabul edilmesine şaşmamak gerek!
Tarım uzmanları, bir yılda sebze tohumu ithalatına ayrılan dövizin 100 milyon dolar kadar yükseldiğini tahmin ediyor. Tek bir tohumdan 10 kilo kadar domates hasat etmek mümkün. İthal hibrit tohumlar yerli tohumlara göre domateste kat kat fazla ürün verdiği ve bir aylık raf ömrüne sahip olduğu için bütün sera sahiplerince tercih ediliyor.

Yerli üretim umudu
İthal tohumdan elde edilen domateslerin tohumu kısır olacak şekilde ayarlandığı için her yıl yeniden ithal edilmesi gerekiyor. Bu kadar değerli olan ve kolay taşınabilen tohumun kaçakçılığı da yapılıyor tabii.
Tarım Bakanlığı'nın öncülüğünde ve Türk Tohumcular Birliği ve 5 büyük üniversitenin ortak girişimi ile başlatılan proje ise döviz kaybının önlenmesini hedefliyor. Ancak domatesin gen haritasının çıkarıldığı ve 12 ülkenin yer aldığı projede Türkiye yok. 2008'de sonuçlanacak bu harita ile ilgili bilgiler elimizde bulunmadığı için hibrit tohum üretiminde Türkiye'nin yol alması zor olacak.

Çubuklu formalı domates
Domatesin yabanıl olan meyvesi sarı ile kırmızı renkler arasında ve kiraz büyüklüğündeydi. Üreticilerin uzun yıllar boyu denemeleri ile hem boyutlar hem de sebzenin şekli çeşitlendi.
Günümüzde çekirdeksiz üzüm boyutundan 15 santimetre çapında olanlara kadar her büyüklükte domates üretiliyor. Türkiye'de kirazdan biraz büyük çeri (cherry) türü dalı ile birlikte satılan minik domateslerin kilosu normallerinin iki katına kadar yükseliyor.
Çeşitli ülkelerde sarı, beyaz, mor, siyah ve turuncu domatesleri yetiştirenler de var. Bizde kısa adı PDA olan bir internet sitesinde ise amatör pembe domates yetiştiricileri, bilgi alışverişinde bulunuyor. Dünya ülkelerinde farklı renklerden şeritler ve çubukları olan domatesler ile küp şeklindeki domateslerin de meraklıları var.
ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) hibrit domates konusunda serbest davrandığı için bu ülke yeni genler eklenmiş domates üretiminde başı çekiyor. Örneğin diğer bir bitki veya hayvanda dayanıklılığı sağlayan genin, domatese aşılanması raf ömrünü uzatıyor. Ancak gen manipülasyonunun iki önemli sakıncası var:
- Hatalı üretilmiş bir cep telefonu, bilgisayar ve otomobili, satıştan çekme ve satılanları geri çağırma imkânı her zaman var. Genleri ile oynanmış ve olumsuz sonuçlar veren sebzeleri ise tarlalardan geri çağırma imkânı maalesef yok.
- Genleri ile oynanmış bir bitki, diğer yabani bitkileri de etkiliyor ve bitkilerin çeşitliliğini giderek azaltıyor.

ZEHİR Mİ YOKSA AŞK MEYVESİ Mİ
Güney ve Orta Amerika'dan ilk kez 16. yüzyılda gelen domates eski dünyada farklı tepkilerle karşılandı. Avrupa'da yetişen köpeküzümü ile aynı familyadan olan domates önce zehirli sanıldı. Latince adının "kurt kayısısı" olması nedeniyle Avrupalılar domatese önceleri pek ısınamadı. Yapraklarının zehirli olması ise kuşkuları ağırlaştırıcı bir neden oldu. Doğadaki zehirli meyvelerin çoğunluğunun kırmızı olması da domatesten uzak durulmasına yol açtı. Bazı zenginler domatesi saksıda süs bitkisi gibi yetiştirmekle yetindi.
Fransız Devrimi sırasında kırmızı rengi nedeniyle devrimciler domatese özel bir sempati duydu ama aristokrasinin gurmeleri aynı nedenle bu sebzeye el sürmedi.
18. yüzyılın sonuna doğru domates Avrupa'nın her ülkesinde popüler oldu. Zehir suçlamasından kurtulan sebzeye bu kez cinsel gücü artıran nitelikler atfedildi. Domatesin geçmiş dönemlerde Fransızca adı olan pomme d'amour (aşk elması) o günlerden kaldı. Sebzenin İtalyanca adının altın elma (pommodore), Hırvatça adı ise cennet (paradis) anlamına gelmesi ise yorumu gereksiz kılıyor.
Hep elma meyvesine benzetilse de domates esasında bilimsel açıdan bir sebze olarak kabul ediliyor. Sokak satıcılarının seslerinde ve Barış Manço'nun "Domates, biber, patlıcan" şarkısında adı geçen diğer sebzeler, domatesin yakın akrabası oluyor. Tütün ve patates ile birlikte zehirli bitkiler olan adamotu ve mandrake ise daha uzak akrabalar arasında yer alıyor. Birçok dilde bu sebze için kullanılan kelimeler ise sebzenin Aztek dilindeki esas adı olan "tomatl" kelimesine yakın sesler içeriyor.

Oksidan düşmanı
A ve C vitaminlerini içerme bakımından domates diğer gıda türleri arasında ilk sırada değil. Ancak her iki vitamini içerenler arasında bu kırmızı sebze üçüncü sırada yer alıyor. Vitamin ve mineral içeriği birlikte dikkate alındığında ise domates, komple bir gıda olarak ilk sıraya yükseliyor. Bu sayede yaşlanma ve yıpranma sürecinin suçlusu sayılan oksidanların baş düşmanı sayılıyor.
Domatesteki likopen maddesi, hücrelerde gıdaların yakılmasından arta kalan pas ve kül olarak tanımlanan oksidanlarla amansız bir mücadele veriyor. Kanseri önleyici niteliği ise son araştırmalarla tartışmaya açılsa da domatesin karaciğeri alkolün zararlarından koruduğu kesin gibi…