9 Ocak 2008 Çarşamba

Turuncgiller Standardinda Onemli Degisiklikler

DTM İhracat Genel Müdürlüğü’nden alınan 10/12/2007 tarih ve 120008572 sayılı yazıda;“18/04/2007 tarihli ve 14986 sayılı Resmi Gazete’de, 2007/34 sayılı Tebliğ ekinde yayımlanan, TS/34 Turunçgiller Standardı 5.1-Numune Alma Maddesinde yer alan; “Türü, çeşidi, sınıfı, boyu ve ambalajları aynı olup bir defada muayeneye sunulan turunçgiller bir parti sayılır….” hükmü çerçevesinde, 1 kg’a kadar olan file tipi ambalajlarda meyvelerin boy bakımından bir örneklik sağlamasının mümkün olmaması nedeniyle söz konusu ifadeden boy kriterinin çıkarılması, 6.3 İşaretleme Maddesinde yer alan “net kütlesi (en az g veya kg olarak)” ifadesinin de isteğe bağlı olması ile standardı zorunlu denetime tabi tüm yaş meyve ve sebze standartlarının “İşaretleme” başlıklı maddelerinde yer alan, “Net kütlesi (en az kg veya g olarak)” ifadesinin, ambalaj içinde bulunan her bir ürünün eşit ağırlıklarda olmaması, bu nedenle birbirine eşit ağırlıklarda ambalaj hazırlanmasının güçlüğü nedeniyle;- TS 34 Turunçgil Meyveleri Standardı 5.1- Numune Alma Maddesinden boy ifadesinin çıkarılarak söz konusu maddenin “Türü, çeşidi, sınıfı ve ambalajları aynı olup bir defada muayeneye sunulan turunçgiller bir parti sayılır.” şeklinde uygulanması,- Boyu (Ambalajlara dökme olarak konulmuş meyvelerde boy numarası zorunlu, katlar halinde dizilmişlerde ise boy numarası isteğe bağlı, meyve adedi yazılmalıdır. Dökme partilerde boylama çizelgesine uygun olarak arka arkaya alınan üç boy sırasına göre boylama yapılmış ise üst ve alt boy numaraları yazılmalıdır. Boylanmamış dökme partilerde ise en küçük boy numarası yazılmalıdır.) şeklinde uygulanması, - Standardı zorunlu denetime tabi tüm yaş meyve ve sebze standartlarının “İşaretleme” başlıklı maddeleri altında yer alan, “Net kütlesi (en az kg veya g olarak)” ifadesinin, “Net kütlesi (en az kg veya g olarak) (isteğe bağlı)” şeklinde uygulanması, uygun görülmüştür.” denmektedir.

DIŞ TİCARETTE STANDARDİZASYON TEBLİĞİ

AB'ne Yönelik YMS İhracatı hk. Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği kanalıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı'ndan alınan AB'ye Yönelik YMS İhracatı konulu yazıları aşağıya çıkarılmıştır; Bilindiği üzere, 2200/96 Sayılı Komisyon Tüzüğü Meyve ve Sebzelerde Ortak Piyasa Düzenine ilişkin hususları ve ortak piyasa düzenine tabi olan ürünleri belirlemektedir. Avrupa Komisyonu 1996 yılında gerçekleştirdiği reformun ardından Meyve ve Sebze Sektöründeki reform çalışmalarını 2006 ve 2007 yıllarında da devam etmiş olup, bu çalışmaların sonucunda bu sektördeki kuralları belirleyen 2001/112/EC, 2001/113/EC sayılı Direktifleri, 827/68, 2200/96, 2201/96, 2826//2000, 1782/2003 ve 318/2006 Sayılı Konsey Tüzüklerini değiştiren ve 2202/96 sayılı tüzüğü ortadan kaldıran 1182/2007 Sayılı Konsey Tüzüğünü 26 Eylül 2007 tarihinde kabul ederek Avrupa Birliği (AB) Resmi Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 1182/2007 Sayılı Konsey Tüzüğü'ne göre, 2200/96 Sayılı Konsey Tüzüğü Meyve ve Sebzelerde Ortak Piyasa Düzenine İlişkin Tüzük kapsamında yer alan ürünlerin sayısı artırılmış ve 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren AB pazarlama standardının bulunup bulunulmadığı gözetilmeksizin, Birlik sınırlarına 2200/96 sayılı Konsey Tüzüğü kapsamına giren tüm tarım ürünleri için dağıtım zincirinin tüm safhalarında işaretleme bilgileri ve menşe işaretlemesinin bulunup bulunmadığının titizlikle kontrol edilmesi ve bu hususun grup başkanlıkları ile TKDYB sahibi firmalara iletilmesi hususu DTM Dış Ticarette Standardizasyon Bölge Müdürlüklerine iletilmiştir. Sözkonusu Tüzük hükümlerinin standardı zorunlu uygulamada bulunmayan ürünleri de kapsaması nedeniyle ihracatta herhangi bir sorun yaşanmasını önlemek amacıyla ihracatçılarımızın bu hususu gözönünde bulundurmaları büyük önem taşımaktadır

Rusya'da Bazı “NUT” Ürünlerine Ait İthalat Vergilerinin Sıfırlanması

Rusya'da Bazı “NUT” Ürünlerine Ait İthalat Vergilerinin SıfırlanmasıRUSYA’DA BAZI “NUT” ÜRÜNLERİNE AİT İTHALAT VERGİLERİNİN SIFIRLANMASI HAKKINDA BİLGİ NOTURusya Hükümeti 26 Şubat 2007’de kabuksuz kaju fıstığı, kabuksuz badem, kabuksuz fındık ve susam tohumu gibi ürünlerde 9 aylık geçici bir süre için tarife indirimine giderek vergileri sıfırlamıştı. 10 Aralık 2007’de ise, geçici süre dolduğu için Bakanlar Kurulu kararı ile vergilerin tamamen kaldırılması kararı alındı. Son durumda, kabuklu kabuksuz badem ürünlerinin hepsinde ve kabuksuz fındıkta vergiler tamamen sıfırlandı. Kabuklu fındık, ceviz, kestane ve Antep fıstığında ise %5 vergi oranı korunuyor. Kararın gerekçesi olarak, şekerleme ve snack ürünlerde kullanılan bu nutların global piyasadaki fiyatlarının nispeten yüksek seyretmesi neticesinde yurtiçi ürünlerin rekabet gücünün yeniden sağlanması ve şekerleme sanayiinin önünün açılması gibi konular belirtiliyor. Nut türü ürünlerin Rusya’ya ithalatında öncelikle bitki sağlığı denetimi yapılıyor. (Zira yakın zamanda Brezilya fıstığının ve Amerikan bademlerinin yüksek oranda aflatoksin içermesi sorun teşkil etmişti). Kısacası, bu ürünlerin Rusya’ya girmesinde en önemli yetkili VPSS (Russian Federal Service for Veterinary and Physio-sanitary Surveillance) olmaktadır.

5 Ocak 2008 Cumartesi

Domates...

Domates, Türkiye'ye, 19. yüzyılın ortalarında ve Abdülmecit'in padişahlığı döneminde Avrupa'dan geldi. "Avrupa elması" diye adlandırılan bu sebzeye köylerde kökeni nedeniyle "firenk" veya "firek" dendi.
Bu sebzeye önce soğuk baktık. Geçmiş dönemlerde domatesin kırmızılaşmasını bir bozulma işareti olarak görüp, yeşil domatesi tercih edenler de oldu. 20. yüzyılın ilk yarısında yalnız bahçelerde ve aile tüketimi için yetiştirilen domates esas atağını son 40 yılda yaptı. 1970'te 2 milyon ton olan üretim, 1985'te 4 milyon tona çıktı. Hızla artan üretim sayesinde bugün dünya domates üretiminde 3. sıraya kadar tırmandık. Türkiye, yılda yüzde 125.5 milyon tonu bulan dünya domates üretiminde 9.9 milyon tonluk üretimi ile 3. sırada yer alıyor. İlk sırada 32.5 milyon tonluk üretim ile Çin, 2. sırada ise 11.3 milyon tonla ABD var. Geçmiş yıllarda taban fiyatı belirlenmeyen, tarımın genel teşvikleri dışında fazladan bir destek alamayan domates üreticilerinin bu başarılarını takdir etmemek elde değil.

Tüketimde dünya üçüncüsüyüz
Bu kırmızı sebzenin yararlarını bir şekilde keşfeden Türkler, gazetelerin sağlık sayfalarında "anti-oksidan edebiyatı" başlamadan çok önce domates tüketimini artırdı. Bir kuşağın yetişme süresi sayılan 25 yıl içinde domates tüketimi yüzde 250 oranında arttı. 2005'te kişi başına doğrudan tüketim günde 212 gramı buldu.
Bu artışla kişi başına domates tüketiminde de 3. sıraya yerleştik. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre bizden daha çok domates yiyenler de pek yabancımız değil. İlk sırada günde 332 gramla Yunanistan, 2. sırada ise Mısır var. Türkiye'de tarımla uğraşan 3.5 milyon ailenin kendi tüketimi için arka bahçelerinde yetiştirdikleri domatesle ilgili daha dikkatli hesaplar yapılsa belki de ilk sıraya yükselebileceğiz. Kişi başına domates üretiminde ise 1 milyon tondan fazla üretim yapan ülkeler arasında Yunanistan'dan sonra ikinciyiz.
Verimlilik açısından da durumunuz fena değil. Bizdeki dekar başına verim 3790 kiloyu buluyor. Bu miktar dünya ortalaması olan 2759 kilonun epey üstünde. Ancak dekar başına verimin ABD'de 6.6 tonu, İtalya'da 5.2 tonu bulduğunu dikkate aldığımızda bu konuda bazı önlemlerin alınması gerektiği ortaya çıkıyor.

Endekslerde başrolde
Türkiye'de domates fiyatı, tüketici endekslerinin mevsimlik hareketlerinde başrol oynar. Bu fiyat, sebze hatta meyve grubundaki diğer tarım fiyatları için bir gösterge niteliğini taşır. Tek başına domatesin fiyat hareketlerini inceleyen bir ekonomist, bahar ve yaz aylarında gıda fiyatları hakkında sağlam bir fikir edinebilir. Domatesin fiyatı düşükse, meyve-sebzede bereketli bir yıl yaşandığı anlaşılır ve yaz ucuzluğu enflasyonu sıfıra; hatta eksi değerlere kadar düşürebilir.
Ocaktaki fiyatı 100 kabul ettiğimizde temmuzdaki fiyat bunun üçte birine kadar geriler. Bu mevsimlik hareket endeksi de etkiler. Hava koşullarının olumsuz olduğu yıllarda ise tarla domatesinin pazara girişi gecikir ve fiyatlar yükselir. Böylesi durumlarda ekonomiden sorumlu devlet bakanları, bu masum sebzeyi enflasyonun tek suçlusu olarak teşhir eder.

Sera üretimi
Tarla ve bahçe üretiminin yaygın olduğu dönemlerde yalnız yaz aylarında pazara çıkan domates, örtü altı (sera) üretim sayesinde her mevsimde bulunabiliyor. Bir bölümü modern, bir bölümü de basit olan seralar sofralık domates ürününün yüzde 40'ını karşılıyor. Yaz ayları daha kısa geçen bazı bölgelerde üretilen ve sonbaharda üretilen domatesler ise hallerde daha yüksek fiyatlarla alıcı buluyor.
Son yıllarda domates üretimi Bilecik, Tokat, Eskişehir ve Iğdır gibi illerde de yaygınlaşıyor. Seralarda iyi bir bakımla dekar başına 13 ile 16 ton arasında domates hasat etmek mümkün oluyor.
Tüketim trendleri
2005'te İtalya'da düzenlenen "Domates Konferansı"nda Avrupa pazarındaki tüketim trendleri konusunda aşağıdaki tespitler yapıldı:
- Domatesin yüzde 60'ı 45 yaşın üstündekiler tarafından tüketiliyor. Ancak genç kuşağın domatese ilgisi hızla artıyor.
- Türkiye'de "taş gibi" domatesler makbul sayılırken Avrupa ülkelerinde kalite, çeşni, aroma ve tat önem kazanıyor. Şeker oranı yüksek ve meyve tadındaki domateslerin meraklıları da çoğalıyor.
- Salatalarda ve fast-food tipi gıdalarda domates kullanımı her geçen yıl biraz daha artıyor.
İç pazar ve ihracat için domates üretenlerin, bu trendleri dikkatli bir şekilde izlemeleri gerekiyor.
Domates, İzlanda'dan Güney Afrika'ya kadar her ülkede yetiştiriliyor. Domatesten yapılan ketçapın kaynağı ise Güneydoğu Asya ülkeleri. Domates püresine sirke, soğan ve bazı baharlar katılarak yapılan bu gıdanın Tayland dilindeki adı "ketsiap", daha sonra diğer ülkelere de yayılmış. Bizdeki salça adının kaynağı olarak ise İtalyancadaki salsa kelimesi gösteriliyor.


DOMATES AB'YE UYUMUN SİMGESİ OLACAK
Domates Türk tarımının AB müktesabatına uyumu konusunda da önemli bir rol oynayacak. Gıda ürünlerinin tarladan çatala kadar nerede ve hangi aşamalardan geçtiğini gösteren işaretlemeler, tam üyelik döneminde bir zorunluluk olacak. Gelecekte, bir bisküvi markası seçer gibi belirli üreticilerin mallarını isteyebileceğiz.
Bunun için ilk adımlar Antalya Kumluca'da atıldı. Bu çalışmalar yaygınlaştıkça hem domateste hem diğer ürünlerde AB üyesi ülkelere ihracatımız artacak. 10 yıl içinde tek başına domatesten yılda 5 milyar dolarlık ihracat geliri elde etmek bir hayal olmaktan çıkacak. Domates tarımının modernleşmesi ve ihracat artışı, tarım sektörünün ve giderek tüm ekonominin AB'ye uyum sürecindeki performansının önemli bir göstergesi olacak.

Katma değeri artırma yolu açık
Tarımın ve Türkiye'nin AB'ye uyumu konusunda diğer bir ölçü de katma değeri yükseltmek olacak. Sıradan tarla domatesinin 1.5 euroya satıldığı Avrupa ülkelerinde, kaliteli ve aromalı domatesin fiyatı 5.5 dolara kadar çıkabiliyor. Organik domateste ise fiyatlar daha da yükselebiliyor. Domatese, tohumundan ürün sınıflamasına kadar her aşamada yapılan yatırım, üreticiye lira, dolar ve euro olarak geri dönüyor.
Bu verimlilik potansiyelini hayata geçirmek için çiftçilerimizin gösterdiği çaba meyvelerini vermeye başladı. Manavlarda ve market reyonlarında organik domates, standart ürünlerin çok üstündeki fiyatlarla alıcı bulabiliyor.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun Manisa'nın Turgutlu ilçesinde organik domates için bir yatırım projesine başlaması ise bu alana yönelecek yeni yatırımların bir habercisi olarak görülüyor.

ALTIN DEĞERİNDE TOHUM
Yolu ve yordamı ile yapıldığında domates iyi kazandırıyor. Bazı kaliteli domateslerin ve tohumlarının İngiltere'de "moneymaker" (para-yapıcı) ABD'de ise mortgage-lifter (ipotek kaldıran) diye adlandırılması da domatesin üretkenliğini gösteriyor. Tabii, bu bereketli sebzenin tohumları da epey yüksek fiyatlardan satılıyor.
İsrail, Hollanda ve ABD gibi ülkelerden ithal edilen domates tohumunun gramı Türkiye'de 30 YTL dolayında; yüksek fiyatlardan alıcı buluyor ve gram başına altın fiyatı ile yarışıyor. Domates tohumu yabancı ülkelerde de epey pahalı. ABD'de bir tek tohumun fiyatı 0.60 ile 1.2 dolar arasında değişiyor. Bu kadar değerli olan tohumun Meksika'daki Pueblo'lar tarafından kutsal kabul edilmesine şaşmamak gerek!
Tarım uzmanları, bir yılda sebze tohumu ithalatına ayrılan dövizin 100 milyon dolar kadar yükseldiğini tahmin ediyor. Tek bir tohumdan 10 kilo kadar domates hasat etmek mümkün. İthal hibrit tohumlar yerli tohumlara göre domateste kat kat fazla ürün verdiği ve bir aylık raf ömrüne sahip olduğu için bütün sera sahiplerince tercih ediliyor.

Yerli üretim umudu
İthal tohumdan elde edilen domateslerin tohumu kısır olacak şekilde ayarlandığı için her yıl yeniden ithal edilmesi gerekiyor. Bu kadar değerli olan ve kolay taşınabilen tohumun kaçakçılığı da yapılıyor tabii.
Tarım Bakanlığı'nın öncülüğünde ve Türk Tohumcular Birliği ve 5 büyük üniversitenin ortak girişimi ile başlatılan proje ise döviz kaybının önlenmesini hedefliyor. Ancak domatesin gen haritasının çıkarıldığı ve 12 ülkenin yer aldığı projede Türkiye yok. 2008'de sonuçlanacak bu harita ile ilgili bilgiler elimizde bulunmadığı için hibrit tohum üretiminde Türkiye'nin yol alması zor olacak.

Çubuklu formalı domates
Domatesin yabanıl olan meyvesi sarı ile kırmızı renkler arasında ve kiraz büyüklüğündeydi. Üreticilerin uzun yıllar boyu denemeleri ile hem boyutlar hem de sebzenin şekli çeşitlendi.
Günümüzde çekirdeksiz üzüm boyutundan 15 santimetre çapında olanlara kadar her büyüklükte domates üretiliyor. Türkiye'de kirazdan biraz büyük çeri (cherry) türü dalı ile birlikte satılan minik domateslerin kilosu normallerinin iki katına kadar yükseliyor.
Çeşitli ülkelerde sarı, beyaz, mor, siyah ve turuncu domatesleri yetiştirenler de var. Bizde kısa adı PDA olan bir internet sitesinde ise amatör pembe domates yetiştiricileri, bilgi alışverişinde bulunuyor. Dünya ülkelerinde farklı renklerden şeritler ve çubukları olan domatesler ile küp şeklindeki domateslerin de meraklıları var.
ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) hibrit domates konusunda serbest davrandığı için bu ülke yeni genler eklenmiş domates üretiminde başı çekiyor. Örneğin diğer bir bitki veya hayvanda dayanıklılığı sağlayan genin, domatese aşılanması raf ömrünü uzatıyor. Ancak gen manipülasyonunun iki önemli sakıncası var:
- Hatalı üretilmiş bir cep telefonu, bilgisayar ve otomobili, satıştan çekme ve satılanları geri çağırma imkânı her zaman var. Genleri ile oynanmış ve olumsuz sonuçlar veren sebzeleri ise tarlalardan geri çağırma imkânı maalesef yok.
- Genleri ile oynanmış bir bitki, diğer yabani bitkileri de etkiliyor ve bitkilerin çeşitliliğini giderek azaltıyor.

ZEHİR Mİ YOKSA AŞK MEYVESİ Mİ
Güney ve Orta Amerika'dan ilk kez 16. yüzyılda gelen domates eski dünyada farklı tepkilerle karşılandı. Avrupa'da yetişen köpeküzümü ile aynı familyadan olan domates önce zehirli sanıldı. Latince adının "kurt kayısısı" olması nedeniyle Avrupalılar domatese önceleri pek ısınamadı. Yapraklarının zehirli olması ise kuşkuları ağırlaştırıcı bir neden oldu. Doğadaki zehirli meyvelerin çoğunluğunun kırmızı olması da domatesten uzak durulmasına yol açtı. Bazı zenginler domatesi saksıda süs bitkisi gibi yetiştirmekle yetindi.
Fransız Devrimi sırasında kırmızı rengi nedeniyle devrimciler domatese özel bir sempati duydu ama aristokrasinin gurmeleri aynı nedenle bu sebzeye el sürmedi.
18. yüzyılın sonuna doğru domates Avrupa'nın her ülkesinde popüler oldu. Zehir suçlamasından kurtulan sebzeye bu kez cinsel gücü artıran nitelikler atfedildi. Domatesin geçmiş dönemlerde Fransızca adı olan pomme d'amour (aşk elması) o günlerden kaldı. Sebzenin İtalyanca adının altın elma (pommodore), Hırvatça adı ise cennet (paradis) anlamına gelmesi ise yorumu gereksiz kılıyor.
Hep elma meyvesine benzetilse de domates esasında bilimsel açıdan bir sebze olarak kabul ediliyor. Sokak satıcılarının seslerinde ve Barış Manço'nun "Domates, biber, patlıcan" şarkısında adı geçen diğer sebzeler, domatesin yakın akrabası oluyor. Tütün ve patates ile birlikte zehirli bitkiler olan adamotu ve mandrake ise daha uzak akrabalar arasında yer alıyor. Birçok dilde bu sebze için kullanılan kelimeler ise sebzenin Aztek dilindeki esas adı olan "tomatl" kelimesine yakın sesler içeriyor.

Oksidan düşmanı
A ve C vitaminlerini içerme bakımından domates diğer gıda türleri arasında ilk sırada değil. Ancak her iki vitamini içerenler arasında bu kırmızı sebze üçüncü sırada yer alıyor. Vitamin ve mineral içeriği birlikte dikkate alındığında ise domates, komple bir gıda olarak ilk sıraya yükseliyor. Bu sayede yaşlanma ve yıpranma sürecinin suçlusu sayılan oksidanların baş düşmanı sayılıyor.
Domatesteki likopen maddesi, hücrelerde gıdaların yakılmasından arta kalan pas ve kül olarak tanımlanan oksidanlarla amansız bir mücadele veriyor. Kanseri önleyici niteliği ise son araştırmalarla tartışmaya açılsa da domatesin karaciğeri alkolün zararlarından koruduğu kesin gibi…

29 Aralık 2007 Cumartesi

Otlardan sonra yeni şifa depoları: Hayvanlar

Sağlıklı yaşam reçeteleri adı altında hayatımıza otlardan sonra hayvanlar da girdi. Karınca yumurtası yağından salyangoz salgısına, yılan yağından köpek balığı kıkırdağına kadar pekçok hayvansal ürün hastalıkların tedavisinde ve kozmetik sektöründe kullanılıyor. İşte size fitoterapist Dr. Elif Güveloğlu’ndan şifa kaynağı hayvansal ürünler.
Doğal beslenme ve doğal tedavi adına neredeyse yapmadığımız şey kalmayacak. Önce otlar girdi hayatımıza ardından da hayvanlar. Evet sadece bitkisel ürünler değil hayvansal ürünler de doğal tedavi yöntemleriyle baş başa. Otlarla hayatımıza giren sağlık reçeteleri hayvanlarla da devam ediyor. Karınca yumurtası yağı, köpekbalığı kıkırdağı, salyangoz salgısı... Daha neler neler. Yıllardır hep arı sütü, bal ve balığın yararlarını konuşup durduk. Ardından sülük ve yosun tedavileri girdi hayatımıza. Şimdilerde ise isimler çok daha farklı; karınca yumurtası yağı, yılan yağı, köpekbalığı kıkırdağı, köpekbalığı karaciğer yağı, somon balığı yağı, salyangoz kremi, havyar kremi, sülük, deve sütü vs… Bunların çoğu bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda ve çoğu kozmetik sektörünü neredeyse ayakta tutan ürünler. Aslında bu ürünlerin çoğu eski çağlardan beri tedavi maksatlı kullanılmakta. Kirpi eti (hemoroit) ve kaplumbağa kanının (kanser) da bazı hastalara iyi geldiği kulaktan dolma bilgilerle duyuluyor; ama tıp bunu henüz doğrulamadı. Şimdi şu bildiğimiz at karıncasının yumurtasının yağının ta Osmanlı zamanından günümüze kadar gelen bir sır olarak anlatılacağı ve haremdeki cariyelerin tüylerinin çıkmaması için kullandığı nereden aklımıza gelecekti ki. Yılan yağının saç dökülmesini durdurması ve saç çıkarmasına ne demeli peki? Üstelik bizim bakmaktan bile korktuğumuz köpekbalığının kıkırdağının kanser hastalığının tedavisinde bile kullanıldığını biliyor muydunuz? Yeryüzünde kabuğunu yenileyebilen tek hayvan özelliğini taşıyan salyangozun salgısının hemen her cilt hastalığını iyileştirici özellikte oluşu şaşırtıcı değil mi? Peki anne sütüne en yakın süt olarak bilinen eşek sütünün eski zamanlarda hasta çocuklara ve veremli hastalara şifa olarak içirildiğini hiç duydunuz mu? Deve sütü de vitamin ve protein deposu olarak biliniyor. Zira deve sütü inek sütünden üç kat daha fazla C vitamini ve 10 kat fazla demir içerir, B vitamini ve magnezyum açısından da son derece zengin. Üstelik uzmanlar, ilerleyen yıllarda eşek sütü ticaretinde ciddi bir pazar oluşacağını düşünüyor. Artık bu eski buluşlar gün yüzüne çıkınca tavuk (yumurta) ve ineğin (süt) pabucu dama atılacak. Ülkemizde otlarla ilgili çalışmalar yapan fitoterapistler hayvanlarla ilgili ürünler üzerinde de çalışıyor. Onların anlatımlarına göre hayvanlar üzerinde de otlar kadar çok çalışma ve araştırma yapılsa daha birçok hayvanın şifalı yönleri ortaya çıkabilir. Yani bu konuda büyük bir bilimsel açık bulunuyor. Mesela karınca yumurtası yağı İran’daki karınca çiftliklerinden getirtiliyor, ama belki ülkemizde de bu yönde çalışmalar yapılsa burada da üretilecek.
KARINCA YUMURTASI YAĞI: İran kökenlidir. Osmanlı döneminde harem cariyelerince ve Uzakdoğu kadınlarınca yaygın olarak kullanılmıştır. Vücut tüylerini azaltmakta kullanılır, tüyler alındıktan sonra uygulanmaktadır.
DEVE SÜTÜ: Mısır kraliçesi Kleopatra'nın her gün deve sütü ile yıkandığı efsanesini hemen herkes duymuştur. Moritanyalı hanımlar da geleneksel olarak cilt güzellikleri için deve sütü içerler. Geleneksel tıpta yüzyıllardır diyabet tedavisinde kullanılmıştır. Afrika'da AİDS'li hastalara içirilir.
KÖPEKBALIĞI KARACİĞER YAĞI: Bağışıklık sistemini güçlendirir. İçinde bulunan squalene maddesi, tümör gelişimini ve büyümesini engeller. Bakteri, virüs ve kanser hücrelerini yok eden akyuvar türünün sayısını artırır, dolayısıyla kemoterapi alan kanser hastalarına destek tedavisi olarak önerilir.
KÖPEKBALIĞI KIKIRDAĞI: Köpekbalıklarının kıkırdaklarından kurutma ve dondurma yöntemiyle elde edilir. Yüksek oranda protein, kalsiyum, sodyum, fosfor ve kondroitin sülfat denilen en önemli kıkırdak bileşenini içerir. Birçok eklem hastalığında, eklem romatizmasında, osteoporozda etkilidir. Yaraları iyileştirir. Egzema ve sedefe iyi gelir.
YILAN YAĞI: Geleneksel Çin tıbbı ilaçlarındandır. Anti-enflamatuar ve ağrı giderici etkileri vardır. En sık kullanım alanı Romatoid Artrit, eklem romatizması gibi eklem rahatsızlıklarıdır. Saç dökülmelerinde ve saçkıranda tarih boyunca kullanılmışlığı vardır. Saç diplerinde uyarıcı ve kan dolaşımını artırıcı etkisiyle fayda sağladığı düşünülür.
SALYANGOZ SALGISI: Kendine has salgısı ile boyundan büyük işler yapar. Bu salgıların hücre yenileyici özelliği bulunmakta. Ayrıca bu salgılar ölü cildin atılmasına yardımcı olur. Bazı önemli antioksidan maddeleri de bünyesinde barındırır. Cilt yaşlanmasını geciktirici etkileri vardır.
ARI SÜTÜ: Parkinson ve Alzheimer hastalıklarının ilerlemesini geciktirici etkileri mevcut. Yaşlanmayı geciktirir, bağışıklık sistemini güçlendirir, mikrobik hastalıklardan korur. Yara, yanık ve kırık iyileşmesini hızlandırır. Hücre yenilenmesini hızlandırır. Kronik yorgunluk sendromu ve strese karşı mücadelede çok önemlidir.
SÜLÜK TEDAVİSİ (HİRUDOTERAPİ): Babilli ve Mısırlı hekimler, ünlü hekimlerden Galen ve İbni Sina’nın da sülük tedavisi uyguladığına dair yazıtlar vardır. Almanya’da birçok hirudoterapi kliniği mevcuttur. Sülükler, ağrı kesici ve kuvvetli antioksidan içeren maddeler salgılarlar. Varis, hemoroid, damar tıkanıklıkları, eklem ve cilt hastalıklarında kullanılır.

14 Aralık 2007 Cuma

YAŞ MEYVE SEBZE İHRACATINDAKİ AZALIŞIN NEDENLERİ

Uludağ İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği’nin 20 Ağustos 2007 tarihi itibariyle ihracat rakamları değerlendirildiğinde, 2007 yılı için hedeflediği 20 milyar dolarlık ihracat hedefini aşarak 2006 yılının aynı dönemine göre 20 milyar 158 milyon $ seviyesine ulaşmıştır. Sektör bazında 2006 yılının aynı dönemine göre ihracat; Hazır Giyim ve Konfeksiyonda %6’lik artış ile 601 milyon $, Tekstilde %18 lik artış ile 1,10 milyon $, Taşıt Araçları ve Yan Sanayi %32’ lik artış ile 18 milyon $, Yaş Meyve Sebze %2’lik azalışla 125 milyon $, Meyve Sebze Mamulleri %12’lik artışla 181 milyon $, Diğer Sektörler %38’lik azalışla 194 milyon $ seviyesine ulaşmıştır. Yaş Meyve Sebze sektöründe 2006 yılının aynı dönemine göre meydana gelen söz konusu %2’lik azalışın en önemli nedenleri olarak döviz kuru, girdi maliyetlerinin yüksekliği, istihdam ve enerji üzerindeki vergi yükleri, maliyetlerdeki artış nedeniyle Avrupa’ya göre ürün fiyatlarındaki artış, kuraklık nedeniyle ürün kalitesinin istenilen standartlara ulaşamaması ile kaliteli ürün talep eden Avrupa pazarında rekabet gücünün azalması büyük önem taşımaktadır. Sektörün ihracat rakamları incelendiğinde 2006 yılının aynı dönemine göre şeftalide %29, armut da %10 ve kavunda ise %16 oranında önemli düşüşler görülmektedir. Düşüşün en önemli nedeni ürün tutma döneminde kuraklık nedeniyle yeterli yağışın olmayışı sonucu ürün azlığı ve arzın darlığından dolayı astronomik fiyatlara ulaşan maliyetlerdeki artış ile birlikte Avrupa pazarında rekabet gücünün azalmasıdır. Avrupa’ya yapılan 2007 Kiraz-Vişne ihracatında geçmiş yıllara göre miktarda ciddi azalışlar söz konusu olmakla birlikte ihracatın yönü Rusya’ya kaymıştır. Bunun en önemli nedeni Almanya gibi Avrupa ülkelerinde kirazın ortalama fob değeri 2,3 $ iken, ikincil piyasa dediğimiz Rusya’da 1,43 $ olması ve daha düşük kalitede ucuz ürün tercih etmeleridir. Buda gösteriyor ki Türkiye’nin kiraz ihracatı açısından son dönemlerde kaliteli pazardan ucuz ve kalitesiz pazara geçiş söz konudur. Avrupa’ya ihracatın azalmasının en önemli nedeni ürün bolluğuna rağmen kalitedeki düşüştür. Kaliteyi etkileyen en önemli faktörlerden biri ebattır. Çünkü kirazın satılabilirliğini, pazarlamasını ve ihracatını etkileyen en önem unsurdur. Kirazda Avrupa pazarı için küçük boy kabul edilen 24-26 boyutu bu sene 22-24 gibi şok edici bir düşüşe ulaşmıştır. Ürün küçüldükçe ürünün dayanıklılığı azalmakta ve çıkma oranı artarak hammadde, işçilik ve reject maliyetlerinde yükselişe neden olmaktadır. Sektördeki azalışın bir diğer önemli nedeni; özellikle Haziran/Temmuz aylarında Türkiye’nin en düşük dolar, eura kur pariteleri ile Avrupa piyasasında rekabet gücünü azaltmasıdır. Döviz kurlarındaki bu düşüş ile her yıl üreticilerin girdi maliyetleri artarken yüksek fiyatlardan dolayı sattığı ürün miktarındaki düşüşle birlikte geliri ve daha ucuz olan Avrupa pazarında rekabet şansı azaltmaktadır. Bu nedenle kaliteli ürün ve paralelinde doğru fiyat politikaları yaratmak gerekmektedir. Yapılması gereken devletin büyük ölçekli üretim düzenlemelerini teşvik vererek Hazineye ait verimli tarım arazilerinin sektöre enjekte edilmesini sağlayarak, buna uygun fonlamanın yapılmasıdır. Rekabet şansı giderek azalan ve dağınık olarak faaliyet gösteren küçük ölçekli üreticilerin tek bir çatı altında toplanmasını sağlayacak Üretici Kooperatiflerinin kurulması ile maliyetlerin uygun düzeye çekilmesidir. İklim koşulları nedeniyle devlet tarafından damlama sulama yatırım teşviklerinin üreticiler tarafından en iyi şekilde değerlendirilmesidir.

RUSYA İLE YAPILAN YAŞ MEYVE SEBZE İHRACATI

Rusya Federasyonu'na yapılan yaş meyve sebze ihracatında bundan sonra sıkıntı yaşanmayacak. Rusya'nın Türkiye'den alacağı yaş meyve sebzede 108 adet etkin maddesinin araştırılmasını talep etmesi üzerine harekete geçen ihracatçılar, bu konuda eksiliğin giderilmesi için 3 adet LC-MSMS cihazı satın aldı. İhracatçılar, 1 milyon YTL harcayarak aldığı cihazları Antalya, Mersin ve Hatay kontrol laboratuvarlarının teknik altyapısını güçlendirmesi için hibe etti. Son teknoloji ile üretilen cihazlar, 10 kat daha hassas değerlerde ölçüm yaparak 112 etkin maddeyi bulabiliyor. Türkiye Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Kemal Kaçmaz, Antalya Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Satıcı ile Antalya İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri Fisun Evrensevdi, cihazlardan birini Antalya İl Kontrol Laboratuvarı Müdürü Necati Polat'a teslim etti. Türkiye Yaş Meyve Sebze İhracatçı Birlikleri Başkanı Kemal Kaçmaz, ürünlerde pestisit, nitrat ve ağır metal kalıntı düzeylerinin tespiti için gerekli analizlerin yapılmasını zorunlu hale getirdiğini hatırlattı. Söz konusu analizlerin yapılması için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın İzmir ve Muğla'daki 2 özel laboratuvarı yetkili kıldığını belirten Kaçmaz, "Zaman kaybetmemek için üç adet cihaz aldık. 28 Kasım 2007 tarihi itibariyle Bakanlık bu 3 ildeki laboratuvarları da yetkilendirdi. şu andan itibaren ihracatçılar analiz sıkıntısı yaşamayacak."dedi. Mustafa Satıcı da "Hangi bir eksikliğimiz kalmadı." şeklinde konuştu.
Cihan Haber Ajansı